Şener Şen ile Yol Ayrımı Filmi Üzerine

200

Yol Ayrımı filmi 10 Kasım’da vizyona girecek olan usta oyuncu Şener Şen, “Yeni dünyanın değerleri bizi iyilikten gittikçe uzaklaştırıyor. ‘Geri kalacağım, zarara uğrayacağım, aptal yerine konacağım’ duygusu harekete geçiyor” dedi.

Yönetmen Yavuz Turgul’la birlikte yedinci filmlerine imza atan Şener Şen’e yeni filmi Yol Ayrımı’nda Mert Fırat, Nihal Yalçın, Rutkay Aziz ve Tilbe Saran eşilik ediyor. Hürriyet’ten Çınar Oskay’a konuşan 75 yaşında usta oyuncu yeni projesi ve hayata dair açıklamalarda bulundu.

Bu filmde zengin, gaddar bir karakteri canlandırıyorsunuz. Oysa bu tipler genelde sizin karşınıza dikilirdi.

– Gaddar demeyelim de ruhsuz, sistemin esiri olmuş bir adam… Başarılı ama insani özelliklerini kaybetmiş, kâra ve işe odaklanmış… Daha öncekiler belli bir çizgiyi takip eden karakterlerdi. Mazhar ise değişime uğrayan biri.

Yedi yıldır film çekmediniz, yine Yavuz Turgul’u beklediniz. Neden sadece onunla çalışıyorsunuz?

– Böyle bir izlenim var, mani olamıyorum, artık oluruna bıraktım. Birbirimiz üzerinde baskı kuran bir ilişkimiz yok. Ne ben Yavuz’a ne o bana “Bensiz film yapma” diyebilir. Keşke 5-10 Yavuz olsa da bu kadar ara vermesem. O güzellikte senaryolar elime geçse de oynasam. Maalesef Yavuz kalitesinde senaryo yazarı dünyada da az.

Nasıl sizin ilişkiniz? Dostluk mu iş arkadaşlığı mı?

– Dünyayla, yaşamla ilgili fikirlerimiz örtüştüğü için dostuz. Çatlakları, uyumsuzlukları olan insanlar bir yerde ayrılıyor. Benim derdim oyunculuk. Yavuz gibi kreatif anlamda bir şey üretmiyorum. Biz uygulayıcıyız, yorumcuyuz. İyi bir piyanist neyse iyi bir oyuncu da odur. Esas iş besteciye aittir. Sinemada esas iş senaryodur.

Siz ne kadar varsınız bu hikâyelerde?

– Birinci konuşmamız gereken Yavuz’dur. Bir dünya yaratıyor. Robert De Niro, Al Pacino, dünyanın en ünlü oyuncularını toplayın… İyi senaryo yoksa bir şeye benzemez.

Son birkaç günü eski filmlerinizi izleyerek geçirdim. Eskiden bu filmler bize umut verirdi. Bir şeylerin değişmekte olduğunu, hayatlarımızın iyiye gideceğini hissettirirdi. Bu filmlerle büyüdük. Siz nasıl izliyorsunuz o filmleri bugün?

– Daha naif, romantik mahalle ilişkilerinin, aile bağlarının kuvvetli olduğu dönemlerdi. Arzu Film’le yaptığımız bütün filmler bunların yansımasıdır. Ama değişim hayatın bir gerçeği. Global dünya, uluslararası şirketler, Çin’deki adamla Hakkâri’deki adamın aynı kazağı giymesi, kendine ait hiçbir şeyin kalmaması… Bu sonuç doğal. Şimdi başka insanlar, başka değerler var. 20 yıl sonra da başka bir dünyayla karşılaşacağız. “Ah, vah!” demiyorum ve bu zamanı anlamaya çalışıyorum.

Arzu Film’in filmleri YouTube’da izlenme rekoru kırıyor. Televizyonlar hâlâ durmadan ‘Hababam Sınıfı’nı, ‘Süt Kardeşler’i, gösteriyor. Nedir bu özlemin sebebi?

– Arzu Film’in öyküleri, aile, dostluk, hepimizin özlemini duyduğu şeyler. “Keşke öyle olsaydı” diyoruz. Daha naif, duyarlı, birbirini kollayan, karşıdakine saygı duyan insanların öyküleri….

O zamanlar insanlar daha mı iyiydi?

– İnsanın yapısı değişmiyor. Kötü, sahtekâr, hırslı, başkalarının malında gözü olan, yetinmeyenler o zaman da vardı.

Şimdi biraz daha fazla sanki…

– Yeni dünyanın değerleri bizi iyilikten gittikçe uzaklaştırıyor. “Kafayı kullan, pragmatik yaklaş, bir ilişkiye çıkarın varsa gir, yoksa girme”… Bunlar o kadar güçlü şekilde empoze ediliyor ki içimizdeki iyiliği duyumsasak da uygulayamıyoruz. Bu defa “Geri kalacağım, zarara uğrayacağım, aptal yerine konacağım” duygusu harekete geçiyor.

Bu dönem oyunculuğunuzu çok beslemiş…

– 1962’de, 20-21 yaşındayken taksi şoförlüğü yaptım. İplik fabrikasında işçilik yaptım. Zeytinburnu kozmopolit bir yerdi. Gecekondularda her kültürden, her yerden, hayat mücadelesi veren yoksul halk bir aradaydı.

Hâlâ öyle. Çok matrak, karmakarışık bir semt.

– Yan tarafımızda Konyalı, öbür tarafta Rum, arkada Karadenizli komşularımız vardı… Çok zengin bir insan malzemesinin içinde yetiştim. Bazı insanların gözlem yeteneği vardır. Elimde olmadan, başkalarının dikkat etmediği şeyleri fark ediyordum sanırım.

Ne gibi?

– Detaylar… İnsanlar, konuşma biçimleri hafızama kaydoldu. Oyuncu olmaya karar verince aklımda olağanüstü hikâyeler birikmişti. Mesela ‘Çiçek Abbas’taki bitirim, kötü minibüs şoförü. Öyle adamlar çok gördüm. Zorlanmıyorum o karakteri oynarken, tanıyorum çünkü. Üçkâğıtçıları çok gördüm. ‘Banker Bilo’daki adamları… İsviçre’de okumuşsunuzdur, çok iyi eğitim almışsınızdır ama halkla ilişkiniz zayıf olduğu için köy diye bir tek Kadıköy’ü bilirsiniz. Öğretmenlik de yaptım, o da çok zenginleştirdi beni.

Doğu’da, değil mi?

– Muş’un köylerinde… Severek yaptım ama idealim değildi. Tek başıma köyde kalınca, düşünecek zamanım oldu. Kararımı verdim, istifa ettim.

Yorum Bırak

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz